20 Ağustos 2010 Cuma

zaman zaman zaman

“benim yaşadıklarımı hayal bile edemezsin"
–kamyon arkası yazılarından-



Üç farklı zaman olduğunu düşünüyorum. İlki gündelik hayatımızda ölçü birimi olarak kullandığımız, dünyanın güneşle ilişkisinin bir sonucu olan, doğrusal zaman. Bu zaman bizden bağımsız, sürekli ileriye doğru hareket ediyor. Ya da başka bir deyişle “akıp gidiyor”. İkincisi, insandan insana değişen, uykumuzu, açlığımızı, hücrelerimizin yenilenme ritmini, yaş döngülerimizi belirleyen, küçük geriye dönüşleri olsa da nihayetinde ileriye doğru hareket eden beden saatimiz. Bir yere kadar hızına etki edebilirmişiz gibi geliyor bana/bize. O yüzden de yediğimizi içtiğimizi, kilomuzu, hareket kabiliyetimizi, cildimizdeki kırışıklıkları, uykumuzu ya aklımıza geldikçe, ya aynaya baktıkça gözden geçiriyoruz. Ama istesek de istemesek de, bu zamana da etkimiz sınırlı. Nihayetinde bedenimiz doğduğu andan itibaren sürekli deviniyor ve bu devinme aslında kabul etmesek de ölüme doğru. Zorla gözümüze aklımıza sokulan kozmetiklerin ve diyet reçetelerinin etkisi, beden saatimizden çok kredi kartı ekstremize. Tamam, belki de yüzüme sürdüğüm kremler harikalar yaratacak ve çok az kırışacak. Ama yine de bedenimin durma zamanı geldiğinde, yüzü kırışmamış bir ölü olacağım, o kadar. Ha, tabi Lokman Hekim ölümsüzlük iksirini bulmuştu, haklısın. Ama o da rüzgara kapılıp Seyhan nehrine karıştı çok yıllar önce. Bana göre en önemlisi, üçüncü zaman, yani ruhumuzun zamanı, hissettiğimiz zaman, bizim zamanımız. Bu zaman yönsüz, şimdiki zamandan geçmişte yaşadığımız herhangi bir olaya geçiş yapabilir ve sonra tekrar ana dönüp tekrar geriye gidebiliriz. Beynimizde biriktirdiğimizle - seslerle, kokularla, görüntülerle, renklerle yani dönmeyi düşündüğümüz olayı bize hatırlatacak herhangi bir şeyle çıkabiliriz yola. Sadece ileriye geriye değil, aynı zamanda dikey olarak da hareket eder, kimi yaşadıklarımızı derinde çok derinde yaşarız, kimini yüzeyin üstünde. Kimi olaylar “göz açıp kapayana kadar”, kimi olaylarsa “ömürden ömür" alarak geçtiğine göre bu zamanın hızını da biz ayarlıyor olmalıyız. Eğer ruhumun zamanını nasıl değiştireceğimi bilirsem, doğumla ölüm arasına çok derin çok uzun çok başka bir hayat yerleştirebilir miyim?

Ruhumun zamanını ilk defa Macahel’de farketmiştim. Tarifi zor ama deneyeyim. Karçal Dağlarının insansız bir yerinde, kollarımı iki yana açmış sırt üstü yatıyordum. Ne kadar öyle yattım bilmiyorum. Hareketsiz yatıyor gibi görünen ama aslında devinen bedenim, rüzgarın sesi, dalın kıpırtısı, bulutun rengi, kuşun dala konuşu, toprağın nemi ve etrafta olup biten başka şeyler, bir aradaydık, tek bir anın içinde. Ama aslında o tek bir an donmuştu, tıpkı birini beklediğimde geçmek bilmeyen zaman gibi.

Kendi zamanımı bilerek eğip bükmek, çekip uzatmak mümkün mü?

Bel
ki.
Bi
r
gün.
Öğr
ene
bili
ri
m.

2 yorum:

  1. Ve zaman durağan, ağır, hızlı, küflü, neşeli ve daha birçok sekilde olsa da; zaman çok esnek. Zamansız zaman (tiempo sin tiempo) içinde sürekli olarak yeni birşeyleri zamanın içine sığdırmak mümkün. Öyle esnek ki, hiç zamanım yok dendiğinde bile o zamanın içine bir o kadar yeni şey sığabiliyor. Yeter ki zamana hakettiği gibi davranalım.
    Sevgiler,
    Cem

    YanıtlaSil
  2. Evet, sanırım sır zamanın ne olduğunu bilip, ona hakkettiği gibi davranabilmekte.

    Sevgiler,

    YanıtlaSil