İşin en korkunç yanı da buydu: Umutsuzluğumun sessizliği; insanlığın yok olamaya yargılı olduğuna inanmak, ama onu kurtarmak için hiçbir istek duymamak, bunun yerine onunla birlikte yok olmayı özlemek. Bu öfke nöbetleri beni iyice sarsmış, ama bir türlü kanıma girememişti; sakin ve isteksizdim. Sevgilimin beni bekleyip beklememesi, onunla buluşup buluşmamak, bir sözlüğün sayfalarını karıştırmak, sokağa çıkıp arkadaşlarıma gitmek ya da evde oturmak gibi şeylerin hiç biri beni ilgilendirmiyordu. Sakindim. Sanki bir gün olsun yaşamamış, mutluluğun ne demek olduğunu bilememiştim, sanki ne söyleyecek bir sözüm, ne kabul edecek, ne karşı çıkacak, ne de kaybedecek bir şeyim vardı, bütün tutkuların ötesindeydim; sanki hayatım boyunca ne bir lokma ekmek yemiş, ne şarap, ne kahve içimiş, ne bir kadınla yatmış, ne çocuk sahibi olmuş, ne de kimseyle kavga etmiştim; sanki bütün bunların olabileceğini düşünmemiş, sanki hiç adam olmamış, hiç yaşamamış, çocukluğu Sicilya2nın firavunincirleri, kükürt madenleri ve dağları arasında geçen bir bebek olmamıştım. Gene de bu öfke nöbetleri içimi altüst edip duruyordu. Bense, başım önüme eğik, insanlığın umutsuz durumunu düşünüyordum, bütün bunlar olurken de, durmadan yağmur yağıyor, bense ağzımı açıp kimseye bir şey söylemiyordum ve yağan yağmur ayakkabılarımın iyice içine geçiyordu."
Türkçesi, Gönül Çapan
İlk basım Floransa Italya’da 1941
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder