“Bizim büyük tüketimlerimiz çok sık yaptığımız küçük tüketimlerdir. Savmak da, yanına yaklaştırmamak da bir tüketimdir, - insan bu konuda yanılmamalı - , olumsuz amaçlar için harcanmış güçtür. İnsan sürekli bir savunma gereği duyunca, gücünü yitirir, sonunda kendini savunamaz hale gelir.” *
Eğer uğraşıp zaman içinde değiştirmedikse, çocukluğumuzda neysek şimdi de aşağı yukarı oyuz. Anne babaların da sık yaptığı bir şeydir çocukluğumuzla şimdimizi kıyaslamak. “Sen, çocukken de böyle inatçıydın”, “Meme emmek yerine biberondan içerdin, o zaman da tembeldin şimdi de tembelsin”, “Oyuncaklarını kendi aklınca gruplar öyle kaldırırdın”, ”Uykudan uyanır gülümserdin, hep güleç yüzlüdür benim oğlum”… Çocukluk, bir kısmını bizim de hatırladığımız, çoğunu ise büyüklerden dinlediğimiz; büyüklerin bize bakarak çocukluklarını hatırlamaya çalıştıkları, bizimse fiziksel yeteneklerimizi keşfettiğimiz, geliştirdiğimiz bir dönemdir.
Ergenliğimizi kendimizi/kişiliğimizi tanımaya çalışmakla, gençliğimizi kendimize maskeler edinip onlar sayesinde olmayı istediğimiz kişiymişiz gibi kurgu bir kişilik oluşturmakla, olgunluğumuzu da maskelerimizi bir kenara bırakıp kendimiz olmakla geçiriyoruz. Eğer tüm maske ve derilerimizden kurtululabilirsek, sanırım geldiğimiz gibi tek deri, tek yüzle gidiyoruz dünyadan. Belki de hayatın biricik amacı, kendimizi tanımak, hayatın içinde kaybetmek ve evrilip değişmiş olarak yeniden bulmak...
Sahilde kumların arasındayım şimdi. Kumlar, su tanecikleri, balıklar, yapraklar, karıncalar, yosunlar, yıldızlar, deniz kabukları, lodosla savrulup dağılıyoruz. Az sonra, her parça kendi uykusunda diğerlerini görecek. Sabah, lodosta savrulan diğerlerinin parçasından birazını kendime katmış uyanacağım. Başkalaşmış, bir kat derimi soymuş, hafiflemiş, içimde sakladığım kendime yaklaşmış...
*-** Friedrich Nietzsche, Ecco Homo Kişi Nasıl Kendisi Olur (Say Yayınları), s.40 ve s.8
Çeviri: İsmet Zeki Üyüboğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder