1 Şubat 2011 Salı

“aynaya baktındı durup dururken”

Sevgili Okuyucular
Bloğumuz taşınmıştır. Yeni yazılara http://www.rengarenkvesiyah.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Görüşmek üzere..


“Susmanın su kenarındayız bugün
Ne kadar sevgiyle konuşsak —konuşuyoruz da—
Korkuyoruz gözgöze gelince Hilmi Bey
Korkuyoruz
Sanki gözler rakiptir de birbirine —öyle değil mi—
Ve bir yokuştan iner gibi oluyoruz
Bir yokuştan bir yokuşa sürekli
— Nereye?
— Bilmem ki”

İnsan, hayatında ilk defa hastane sırasında karşılaştığı, muhtemelen de bir daha görmeyeceği birine, neden onunla aynı hastalığı çeken bir tanıdığının tam da iyileşti sanılırken aniden öldüğünü anlatır? Ya da başka bir insan, kedileri çok sevdiği, acı çekmesine hiç dayanamadığı söylenen biriyle tanıştırıldığında, neden konuyu bir şekilde bahçesine gelip civcivlerine saldıran kedilerin nasıl canını yakarak kaçırdığına getirir? Çocukken, sesizce birinin arkasından gelip “böhh!” diye bağırıp eğlenen erkek çocuklarının, büyüdüklerindeki “böhh!” deme şekli midir bu? Sakın yanlış anlaşılmasın, bu türde konuşmaları sadece erkekler yapmıyor, kadınlar da yapıyor. Ama erkekler konuyu dolandırıp, evirip çevirmeyi beceremediklerinden/ bilmediklerinden/tercih etmediklerinden, konuşma “böhh!” sesiyle sonlanıyor. Kadınlarsa anlık değil, zamana yayılan biraz daha arkasında planlamanın, hesap kitabın olduğu, korkutan değil acı veren, karşısındakinin içinde “ahh!” yankısı yapan cümleleri seçiyorlar.

Bu kötücül, fiziksel acı vermeyen ama insanın içine kurt düşüren cümleleri neden söyler insan? Konu konuyu çağrıştırdığından, patavatsızlığından, aklına ilk gelen ağzından çıktığından mı? Karşısındakinin yüzünde korkuyu, acıyı görmek, kendini korkudan uzak ve acısız hissettirdiği için mi? Belki de bu kadar iyi niyetli cevaplar aramaya gerek yok, bu kötücül cümleler insanın içindeki kötülüğün, acımasızlığın göstergeleridir. Bu örnekler kadar pervasızca olmasa da, hepimizin en az bir kez, hiç sebep yokken karşımızdakinin canını yakmışlığımız/korkutmuşluğumuz vardır ya da gelecekte olacaktır. Kanımca, arada bir içimize ayna tutup, hırslarımızı, nefretlerimizi, acılarımızı, kıskançlıklarımızı, sızılarımızı görmeli, içimizdeki kötücül tarafla yüzleşmeliyiz, sonra da sabırla, benliğimizi hırpalamadan, büyüyüp kötülüğe dönüşmeden temizlemeliyiz kötücül yanlarımızı.
“Aynaya baktındı durup dururken
Oteldeki büyük aynaya
Gözbebeklerin kırmızıydı —bir an—
Dönüyorlardı boyuna
Çıkarıp attındı onları
Denize attındı, anımsa
Bir çift balık olup geri döndüler
Ruhundaki külleri yaktılardı.”*

*Edip Cansever

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder