11 Ekim 2010 Pazartesi

havadan sudan


Bu sabah, sevgili blog okurlarından biri, son günlerde yazdığım yazılara gönderme yaparak, “ Ama yani, hep de ciddi şeyler yazarak okuyanı baymamak lazım. Bu hayatta havadan sudan şeyler de var. Bu gün de ciddi şeyler yazmasan? ” dedi. Neden olmasın? Gazetelerin hafta sonu verdikleri havadansudanrenkliekler gibi, hafta sonları havadansudanrenkliblogyazıları… Bloğu yazan da, ülke ve dünya gündeminden bunalmış, kahve muhabbetini, balkon keyfini, hafta sonu aylaklıklarını, işten kaytarıp sahilde dolaşmayı seven biri. Öyleyse, hayatın anlamı, hiçlik, nihilizm, zaman, edebiyat gibi ciddi konuları, haftanın ciddi iş günlerine erteleyip; bugün geyik yapma hakkımı kullanıyorum.

Hamiş: Ama yazılar, internetsiz ev ortamı takıntım yüzünden, istesem de yazıldıkları gün bloğa yerleşemiyor. USB ile taşıyıp, ertesi gün ofiste bloğa ekliyorum. Bu durumda, haftanın en sevimsiz günü pazartesi, ‘rengârenk ve siyah’ için hafta sonu olacak.

İnsankızı kuş misali şekerim, gözlerimi İstanbul’da kapattım, uyandığımda Adana’da güneş doğuyordu. Şimdi de, beşinci kattaki bu balkonda, hem yazıp hem kahvaltı sonrası çay keyfi yapıyorum. Pencereye, balkona, sokakta bir banka, kahveye, nerde rahat ediyorsa oraya oturup; etrafı, geleni geçeni seyreden insanları, bu balkona gelince anlıyorum. Günün her saatinde, seyredecek bir şeyler bulunur burda. Balkondan bakınca, karşıda, bahçesi park olarak kullanılan, şadırvanlı mahalle camisini; nerdeyse mahalleyi boydan boya geçen uzun caddenin son kısmını; sağda geniş bir kavşağı; arka arkaya ve yan yana dizilmiş sekizle on sekiz kat arasında değişen yüksek binaları; binaların üstünde yığılmış gri renkli güneş enerjisi silindirlerini; sonbaharın henüz yapraklarına dokunmadığı mor çiçekli akasyaları, pembe çiçekli zakkumları, nerdeyse beşinci katın yüksekliğinde ardıç çamlarını, bodur palmiyeleri, mis kokulu çiçeklerini ilkbahar aylarına saklayan turunç ağaçlarını; ve bunların arasındaki boşluğu dolduran insanları görüyorum.

Dün sabahtan bu sabaha kadar nerdeyse aralıksız yağan yağmur, az önce durdu. Bulutlar hızla dağıldı, Adana’nın sonbahar da bile yakan güneşi yüzünü gösterdi. Annem, karşımda oturmuş, kuruttuğu dağ kekinin çöplerini ayıklarken, işini yarıda bırakıp yemek hazırlamaya gitti. Kekik kokuları da, bana ve ulaşırsa okuyana kaldı. Yok, bu gün ne pişirsem diye sormadı, çünkü daha gelmeden önce “cızbız köfte yapsan” demiştim. Hani şu yarım daire şeklinde kapağı olan, içindeki ısıtıcının tellerini görebildiğiniz, alüminyum, eski tip ızgaralarda pişen cızbız köftelerden…

Hep bir telaştan bahsedilen, ama miskinliğin ve şımarıklığın da şikâyetsiz kabul gördüğü, ritmi yavaş bir evdir bu.

“Şuraya iki günlüğüne gelip, ondan sonrada kitabın veya bilgisayarın başına mı oturacaksın? Bırak yazmayı da, gel mutfağa, ben yemek yaparken muhabbet edelim.” E, haklı.

...
Şehir değiştirmek için yine uçaktayım. İkili ilişkilerde karşımdakine, en azından tanıdıktan sonra güvenirken; işin içine bilimsellik, kaza istatistikleri ve zamanın değeri girdiği için mi safça teslim oluyorum? Yani, topraktan binlerce metre yüksekte olmama rağmen bu kadar rahat oturmuş yazı yazıyor olmam… Yoksa ayaklarımı basabildiğim bir zemin var diye mi garipsemiyorum durumu? Yerçekimi, akışkanlar mekaniği, kaldırma kuvveti, serbest düşme, mühendislik hesaplardaki hata yüzdesi gibi konularda az buçuk bilgisi olan biri, şu anda yerçekimine rağmen, motorun itme gücüne mi güveniyor? Yalnızca ben mi, bir uçak dolusu insan, proje mühendislerine, üretimde ve üretim sonrası kontrollerdeki herkese, uçmadan önce bakımını yapan teknisyenlere, pilota güvenmiş durumdayız.

- Abi kış geldi.
- Evet, abi acayip bir kış olacak.
- Geçen senelerden çok daha soğuk bir kış.

“Ya ama abicim, uçağa binmeden hava durumunu izledim, Çarşamba günü hava tekrar ısınacakmış, pastırma yazı yani.” demek için Pegasus Ekopark servis aracından inmeyi düşünürken, hareket ettik.

İstanbul’da da yağmur yağıyor.



2 yorum:

  1. yazıya havadan sudan demekle haksızlık etmişsin.. en ciddi şey var burada.. yaşamak.. yaşamak..

    YanıtlaSil
  2. Aslında, tatlı narın tadından, mis kokulu taze mandalinadan, paralel evrenlerden de bahsedecektim ama, gelecek haftasonuna da birşeyler kalsın dedim :)

    Teşekkür ederim, yaşamak yorumunuza efendim...

    Bu arada Hürriyet haftasonu ekinde Tuna Kiremitçi'nin köşe yazısını okuduktan sonra, "ah! yine olmadı, benim yazı havadan sudan haliyle bile ciddi olmuş, baksana TK'nin şu yazısına" dedim :)Acaba beni de ciddiye alıp, bir sonraki yazısında bu yorumumu değerlendirir mi? Bekliyorum.

    YanıtlaSil