9 Kasım 2010 Salı

Öykü (7. mektup)

Canım A,

Yıllardır, görmediğim ama varlığından emin olduğum bir fanusun içinde, başka insanların başına gelen kötü şeyleri nerdeyse her zaman izleyerek yaşamışım. Kimsenin canını yakmadan, canımın yanmasından korkarak… Şiddet, nasıl başedeceğimi bilmediğim bir şey, tek yapabildiğim uzak durmaktı. Ama buraya gelerek, korunaklı fanusumdan çıkmış oldum, böyle olacağını düşünmemiştim. Artık izleyici olamıyorum, içindeyim, herkesle aynı odadayım.

Ne yapacağımı her düşündüğümde, ilk aklıma gelen polise gitmekti, ikinci aklıma gelense o gece polisin gelmesiyle geri gitmesinin sadece on dakika sürdüğü. Hem ne demişti kapıcı “Evin içinde olandan polise ne?” Evin içinde olduktan sonra döv, tecavüz et, öldür k ime ne öyle mi? Üst katta oturan, hani o akşam camdan çıkıp “Yine azıttı hayvan herif!” diye söylenen kadına, polisin geldiği evdekileri tanıyıp tanımadığını sordum. “Kadın yirmi üçünde ya var ya yok. Kocasının ikinci karısı, ilkine ne olmuş bilmiyorum. Üç senedir bu mahalledeler, kimseye gelip gitmezler. Ama adamlar tanır birbirlerini. Kocası, oto sanayide çalışıyormuş dedi bizimki. Çocukları yok. Kadın evden nerdeyse hiç çıkmaz” dedi. Hiç bir şey yapamasam da, kadınla konuşmak istiyordum. Kocası dışında birini görmek, başka bir insan sesi, ne bileyim, iyi gelir diye düşündüm. “E, o zaman, hem mahalleye yeni gelen komşu olarak tanışmak, hem de bir geçmiş olsun demek için kapıdan uğramak, fena olmaz” dedim. “Dışardan gelenin mahallenin içinde olana bitene burnunu sokması pek sevilmez, ben söylemiş olayım da” diye peşin peşin uyardı. Kimdir bu kuralları koyanlar, kimin neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğini söyleyenler, anlamam ki?

Gittim. Kapıyı açmadı, pencerenin önünde üç beş cümle, o kadar. Yüzü yara bere içindeydi. Adını bile söylemeye korktu. “Iyiyim abla sağol, gelmişsin buraya kadar, kusura bakma alamam seni içeriye, biliyorsun işte.” Hepsi bu kadar. Ama insan bir kez fanusun dışına çıkınca, ya şaşkınlıktan ya cesaretten başkalaşıyormuş. Bilmem, belki de bana öyle geliyor. Eve dönemedim, b. yi bir haftadır ihmal ettim, sınavları başlamıştır diye dükkana gittim. Yeni mallar gelmiş, onları yerleştiriyorlardı, renk renk iplikler, boncuklar, çay bardakları, çengelli iğneler, plastik kap kacak… Yarın yine giderim, pencereden de olsa iki çift laf, diye düşündüm. Dükkandan çıkarken dört çile yumurta sarısı örgü ipiyle, üç buçuk numara şiş aldım, belki örgü bahanesiyle kapıyı açar.

Bir avukatla konuşmalıyım belki de. Bizim tanıdığımız telefonla akıl sorabileceğim bir avukat var mıydı A?

Buralarda hava ayaza döndü.
t.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder