30 Kasım 2010 Salı

İçimizde kimi saklıyoruz?

“Bizim büyük tüketimlerimiz çok sık yaptığımız küçük tüketimlerdir. Savmak da, yanına yaklaştırmamak da bir tüketimdir, - insan bu konuda yanılmamalı - , olumsuz amaçlar için harcanmış güçtür. İnsan sürekli bir savunma gereği duyunca, gücünü yitirir, sonunda kendini savunamaz hale gelir.” *

Eğer uğraşıp zaman içinde değiştirmedikse, çocukluğumuzda neysek şimdi de aşağı yukarı oyuz. Anne babaların da sık yaptığı bir şeydir çocukluğumuzla şimdimizi kıyaslamak. “Sen, çocukken de böyle inatçıydın”, “Meme emmek yerine biberondan içerdin, o zaman da tembeldin şimdi de tembelsin”, “Oyuncaklarını kendi aklınca gruplar öyle kaldırırdın”, ”Uykudan uyanır gülümserdin, hep güleç yüzlüdür benim oğlum”… Çocukluk, bir kısmını bizim de hatırladığımız, çoğunu ise büyüklerden dinlediğimiz; büyüklerin bize bakarak çocukluklarını hatırlamaya çalıştıkları, bizimse fiziksel yeteneklerimizi keşfettiğimiz, geliştirdiğimiz bir dönemdir.

Ergenliğimizi kendimizi/kişiliğimizi tanımaya çalışmakla, gençliğimizi kendimize maskeler edinip onlar sayesinde olmayı istediğimiz kişiymişiz gibi kurgu bir kişilik oluşturmakla, olgunluğumuzu da maskelerimizi bir kenara bırakıp kendimiz olmakla geçiriyoruz. Eğer tüm maske ve derilerimizden kurtululabilirsek, sanırım geldiğimiz gibi tek deri, tek yüzle gidiyoruz dünyadan. Belki de hayatın biricik amacı, kendimizi tanımak, hayatın içinde kaybetmek ve evrilip değişmiş olarak yeniden bulmak...

Bir süredir üstüme giydiğim kimliklerin, yüzüme taktığım maskelerin ağırlığını hissettiğime göre, gençlikten çıkmanın, evrilmiş kendimi aramanın vakti gelmiş olmalı. Nietzsche,“Bilgide her başarı, her ileri adım yürek ister, kendine karşı direniş ister, özen ister…”** diyor. Gerekli zamanda takmak için sırtımda taşıdığım maskelerim, her birini kendi derimin üstüne giydiğim ve zamanla hepsini ben sandığım kimliklerim… İçimde kimi saklıyorum? Tüm bunların altında ve arkasında bana ait olan, maskelenmeyen tek şey, karanlık ve derin bir mağaranın içinden dışarıya açılan yol: gözlerim. Bedenimi kanatmadan deri değiştirmek, oynamaya gerek kalmadan yaşamak, elimden tutup karanlık mağaradan çıkmak, gözlerime varmak…

Sahilde kumların arasındayım şimdi. Kumlar, su tanecikleri, balıklar, yapraklar, karıncalar, yosunlar, yıldızlar, deniz kabukları, lodosla savrulup dağılıyoruz. Az sonra, her parça kendi uykusunda diğerlerini görecek. Sabah, lodosta savrulan diğerlerinin parçasından birazını kendime katmış uyanacağım. Başkalaşmış, bir kat derimi soymuş, hafiflemiş, içimde sakladığım kendime yaklaşmış...




*-** Friedrich Nietzsche, Ecco Homo Kişi Nasıl Kendisi Olur (Say Yayınları), s.40 ve s.8
Çeviri: İsmet Zeki Üyüboğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder