8 Temmuz 2010 Perşembe

Alışkanlık


“...’Bırak!’ diyor kulak dibimde bir şeytan, ‘Elinde tutmakta olduğun şey, her neyse, bırak onu.’

Bilinçaltında yer edip, bir süre sonra kendiliğinden oluvermesi için bir şeyin, alışkanlık kazanmak gerekiyor. Çokluk evimin anahtarını ve gözlüğümü nereye koyduğumu hatırlamadığım zamanlarda yaşarım bu duyguyu. Aranıp dururken, hep koyduğum yere de bakayım, oraya bıraksam hatırlardım gerçi.. diyerek gider bakar ve tam da orda bulurum. Hangi an oraya bıraktığımı hatırlamam, bıraktığımı bile hatırlamam. Ürkütücü bir şaşkınlık gelir ardından. Bu kadar bilinçsizce, ezberden yapılmış olması, bu kadar içselleşmesi, ürkütür. Sadece eşyaların konduğu yerler için değil, insanların konumlandığı yerler için de geçerli bu. Birini, hayatında alıp bir yere yerleştirirsin, eş, sevgili, arkadaş, yol arkadaşı, kapı komşu, çaycı, bakkal... diye tanımlarsın. Ondan sonra kolaysa değiştir bu insanların yerini. Alırlar başlarını başka tanımlara giderler ama sen hâlâ inatla eski yerlerinde durduklarını sanırsun. Bu da ürkütücü bir inattır. Neylersin ki, alışkanlıklar olmadan da bir türlü olamazsın, okumaya, yazmaya, yürümeye, yemek yemeğe/yememeğe, sakin olmaya, ... alışmalı... İşte şimdi yaptığında, yazmaya alışma çabasından başka ne ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder