6 Temmuz 2010 Salı

"Sex and the City" ve Bağımlılık

Nerdeyse hiç ara vermeden, mümkün olsa işe gitmeden, uyumadan 24 saat izleyebileceğim, "Sex and the City" serisi az önce bitti. Böylece, insanların başından kalkmadan saatlerce "Lost" u nasıl izleyebildiklerini de anlamış oldum. Tabi, bir de dizi izleyerek nasıl sahte duygusal tatmine ulaşılabileceği konusuyle yüzleştim. Ah! I love Mr. Big! Umuyorum, bir hafta süren tiryakiliğim, başka bir dizi için tekrarlamaz. Bundan sonra, sadece keyif için, kahveyle ve içime çekmeden ;)

Aslında, hayat alışkanlığı dediklerimiz de bir çeşit bağımlılık değil mi? Aşk, ev yaşamı, çocuk, tatlı, stres, mızmızlanma, nefret, kavga, makarna ve daha pek çok şeye de bir oranda bağımlı değil miyiz? Bilim adamlarına göre, beynimizdeki uyaranlar, kimyasallar vs sayesinde, her duygunun/durumun bağımlılık yapma ihtimali var. Eh, madem öyle nefret, kızgılık, korku gibi baş etmesi zor duygular yerine; içimde/ruhumda iyi tatlar bırakan duygulara bağımlı olayım. Aşk gibi, tatlı gibi ...

Laf aramızda son günlerdeki tek bağımlılığım Sex and the City değil. Beyaz Fırın'ın vanilyalı eklerleri kahve ile muhteşem!

Duvarların dışına çıkmadan önce, okyanus ötesindeki dostumun yolladığı şiirin bir kısmını yazayım buraya.
Starfish
by Eleanor Lerman

This is what life does. It lets you walk up to
the store to buy breakfast and the paper, on a
stiff knee. It lets you choose the way you have
your eggs, your coffee. Then it sits a fisherman
down beside you at the counter who say, Last night,
the channel was full of starfish. And you wonder,
is this a message, finally, or just another day?
Elbette tamamını yazacağım, ama şimdi ofisten çıkıp uzun uzun yürüme vakti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder