16 Ağustos 2010 Pazartesi

Yolculuk

“Yerleşiklik, herbir yandan bağlandığımız, hepsi de gergin zincirlerin verdiği bir dinginliktir ancak — yani, bir sıkı kölelik...
Ama, "mutlak kölelik" dışında, her kölelik, köleye devinimde bulunduğu izlenimini verecek kadar gevşek tutar onun zincirlerini — gerginlik, zincirden zincir olarak uzaklaşma çabasıyla belirir;
böylece de kişi, çok devingen olduğu, sürekli etkinlikte bulunduğunu sandığı bir edilgenlik, bir sürüklenme içinde yuvarlanıp — gitmez... “ Oruç Aruoba “Yürümek

Yolculuğun her türlüsü keyiflidir. Yolda olmak, sadece anda olmak gibidir, geçicidir. Bu geçicikliktir belki de keyif veren. Ait olmadığımız bir yerden, yaşayarak ama dahil olmadan geçip gitmek. Görülen, duyulan, yaşanan ne varsa bir yerde toplanır, o sırada anlam aranmaz, farkında olmaktır aslolan. Anlamlandırma, durunca başlar, yol bitince. Ancak yerleşiklikte, farkına varılanlar biriktikleri yerden çıkarlar. Ve yeniden evrilip çevrilir, üstüne düşünülür, ışığa tutulur ve yerleştirilirler.

Çeşit çeşittir yolculuk. İçsel çeşitliliğinin yanında, içseli etkileyen dışsal çeşitliliği de boldur. Arabayla, trenle, otobüsle, uçakla, bisikletle, tekneyle... Günlük, saatlik, haftalık, yılllık... Tek başına veya ... Aynı dili konuştuğun bir şehre veya dilini de insanını da tanımadığın bir ülkeye...

Yolculuklar molasız düşünülemez. Yol kenarında bir dinlenme tesisi, geceyi geçirmek için sapılan yolun sonunda varılan yer, ilk defa gittiğimiz şehirdeki pansiyon, yolcu almak için durulan tren garı veya demirlediğimiz koy, ya da akla gelmeyen yolun süprizi olarak önümüze çıkan yer...

Öğrenciliğim boyunca yaptığım tüm yolculuklar otobüsleydi. Zamanla yatağımdaki kadar deliksiz uyumayı, mola yerlerinde midemi ağrıtmayacak uykumu kaçırmayacak yemekleri bulmayı, yanımdaki koltukta uyuyamadığı için sürekli konuşan teyzeyi ve ağlayan bebekleri duymamayı, midem bulanmadan kitap okumayı öğrendim. Nihayet, beşinci senenin sonunda, otobüs yolculuğunun kendine has ritmini keşfetmiş, yolculuğun keyfine varmaya başlamıştım.

Sonra araya başka yolculuk çeşitleri girdi. Otobüsleri unutmadıysam da, ancak sene de bir veya iki kez otobüsle seyahat eder oldum. Ama bu yaz, kurgulanmış hissi veren süprizi bol otobüs yolculukları yeniden girdi hayatıma. Istanbul-Bolu, her haftasonu. “Sayın yolcularımız, İstanbul’da başlayan yolculuğumuz takribi üç buçuk saat sürerek Bolu’da sona erecektir. Seyahatiniz süresince size hizmet verecek olan,kaptan şoförünüz A.Bey ve ben hostesiniz B. hayırlı yolculuklar diler, yol boyunca ihtiyaç duyduğunuzda koltuk üstü ikaz lambalarınızla dilek ve isteklerinizi bize bildirebileceğinizi hatırlatmak isteriz.” Özlemişim, otobüste manzarayı seyrederken uykuya dalmayı, uyanıp bir kaç sayfa kitap okumayı, üzümlü kakaolu otobüs ikramı kekleri, süprizi bol mola yerlerini.

Galiba bu yolculuklardan bana eklenenleri ve yolun getirdiği süprizleri yazmalıyım. Elbette eklenenler, yolculuk hali bitip durulduktan sonra, ışığa tutulup seçilip yazılacak. Süprizlerse unutmadan hemen.

• Öğleden sonra olmasına rağmen hava bunaltıcı, otobüsün içi ise soluk alınamayacak durumda. Uzun süre güneşte kapalı beklemiş ve kapılar açılıp yolcular hemen içeri alınmış gibi. Havalandırma çalıştı, ama yolcular söylenmeye çoktan başlamıştı. Bolu otobüs terminalinin kapısından çıkarken, muavin elinde kocaman bir dondurma kutusu ile dolaşmaya başladı. Karamelli, kaymaklı serinlik...

• Otobüs bu defa farklı bir mola yerinde durdu. Dışarda gözleme, içerde yemek satışı yapılan sıradan bir yer. Canım çay içmek bile istemiyor, içerde ne var bir dolaşsam mı? Aaa! Sadece çorum leblebisi satışı yapılan bir küçük bölüm var. En sevdiğim acılı leblebiden yok ama olsun tazecik sade Çorum leblebisi var!

• Otobüste uyurum, hem de nerdeyse hiç uyanmadan son ana kadar uyurum. İnmem gereken yere gelmeden iki dakika önce ancak uyandım. Telaşla sırt çantamı aldım ve indim. Ahh! Yerdeniz Büyücüsü arabada kaldı. Eve gelince arıyorum otogarı, otobüs Gerede’ye devam ediyormuş. Peki eğer fark edilirse, size bıraksınlar kitabımı, olur mu? Pazar akşamı Istanbul’a dönmeden, acaba kitabım diyorum, emanet odasına bakalım diyorlar, unutulmuş ve aranmamış eşyalar... Kitabım yok. Ama emanet görevlisi Ümit pes etmiyor, iki telefon konuşmasından sonra, Istanbul’da otobüsten indiğinizde kitabınız sizi bekliyor olacak diyor. Gent şehrinin “çevik atmacası” gerçek adıyla çağrılınca gelmişti işte. Ged benden önce Istanbul’a gelmişti 

Devamı başka bir yazıda, belki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder