10 Ocak 2011 Pazartesi

“Tehlikeli Oyunlar”, Seyyar Sahne’de

---

Sevgili Okuyucular,
Blogum bugün itibariyle www.rengarenkvesiyah.com adresine taşınmıştır. Yazılarımı yeni adresten yayınlamaya devam edeceğim.
Yeni yerimizde görüşmek üzere


“Tehlikeli Oyunlar” romanını da yine “Tutunamayanlar” gibi Beyoğlu’nda bir evde yazar Atay. Uğur Ünel’in Yeniçarşı Caddesi 52 yer alan dairesidir bu. Uğur Ünel de Oğuz Atay gibi yeni bitmiş bir ilişkinin arkasından yalnızdır. Gerçi Atay’ın Ayazpaşa’da Sevin Seydi ile birlikte oldukları dönemde kiraladıkları daire duruyordur ama evin her tarafına sinmiş olan yalnızlık onu bunaltıyordur. Büyükçe bir dairedir Ünel’in evi. Evin içinde ilk göze çarpan, büyük bir cam masa, raflardan taşan klasik Batı müziği plakları ve ressam Sevin Seydi’nin duvarlarda asılı tablolarıdır. “Sabahlara kadar daktilo sesleri geliyordu odadan. Gündüz Akademi’deki işine gidiyordu, ikinci iş olarak da Meydan Larousse’da çalışıyordu; akşam meyhane, içki faslı oluyordu. Gece ise yazmaya oturuyordu. Her sabah hasta kalkıyordu; bitkin hırpalanmış…” diye anlatıyordur Uğur Ünel. Odasında, üstünde eski model büyük siyah daktilonun durduğu bir yazıhane, bir koltuk, bir de yatak vardır; çıplak bir odadır. Zaten, salonun yer aldığı evin orta bölümünün dışındaki odalara, bekâr evinin yaşanmamışlığı sinmiştir. Geceleri hummalı bir çalışma içine giriyordur odasında; arada bir daktilonun sesi kesildiğinde, sözlüklerin, başvuru kitaplarının arasına gömülüyordur. Geceleri yazının dünyasına yaptığı bu yolculukları ise kimseyle paylaşmamaktadır. Nasıl içinde bulunduğu büyük mutsuzluğu kimseyle paylaşmadan yaşıyorsa, aynı günlerde yazmakta olduğu romanını da özel alanının sınırları içinde titizlikle gizliyordur Atay. Yaşadığı büyük acı ve yazdığı satırlar, özsuyunu aynı kökten almaktadır”
(1)
---

“Sabahları kimseyi uyandırmadan sessizce yola koyulurdum; gezici din adamları gibi. Yalnızlığın dinini yayıyordum.”(2)

Seyyar Sahne, bir süredir oyunlarını uzaktan takip ettiğim, izlemek için heyecan duyduğum ama sarsaklığımdan olsa gerek, bir türlü de izleyemediğim bir topluluktu. Oğuz Atay’ın da etkisiyle, Cumartesi akşamı şeytanın bacağını kırdım, “Tehlikeli Oyunlar” ı izledim. Tiyatro da sınırların zorlanması, farklı şeylerin denenmesi, seyirciyi durduğu yerden alıp bakışını –hem gerçek anlamda hem düşünce anlamında- başka bir yere taşıyor. Böyle zamanlarda, oyunu izlerken ve sonrasında, zihnimde bir pencere açıldığını hissederim. Taze hava, sokağın sesi, görüntüler ve kokular... “Tehlikeli Oyunlar” da böyle bir çalışma; geçişleri, iç sesleri, kişileri alt okumaları yoğun bir roman, tek kişilik bir oyun olarak sahneye taşınmış.

“Söyle evladım, diye teselli ederdi annem beni. söyle de içine hicran olmasın.”(2)

Oğuz Atay’a toz kondurmayanlardansanız, merak etmeyin, hayal kırıklığına uğramayacaksınız. Aksine, metni sahneye taşıyanların, Tehlikeli Oyunlar’ın Hikmet Benol’unu, Albay Hüsamettin Tanbay’ını, Bilge’sini, Sevgi’sini, evlerini, sokaklarını, rüyalarını, mırıldanmalarını, son yemeğin kalabalık misafirlerini, suskunluğunu, koşturmacasını, yaşamı ve ölümü tek bir kişide, iki salıncak üstünde bir araya getirmesinden keyif alacaksınız. Erdem Şenocak, iki perde 130 dakika boyunca, nerdeyse hiç durmadan kişiler, ruh halleri ve mekanlar arasında dolaştı/dolaştırdı. Seyircinin oyuna ilgisini hep yukarda tutmak kolay bir iş olmasa gerek, hele de boş bir sahnede, çıplak ayak betonda dolaşıp, sadece iki salıncaklık dekoru kullanarak. Ama nasıl yaptı bilmem 130 dakika, pür dikkat bedenim, mekan mekan dolaşan aklım ve Oğuz Atay’a özlemle, fark etmeden geçti gitti. Iki salıncağın işlevselliği –masa, koltuk, sandalye, sokakta kadınlar, yatak, oda ...-; kol, parmak ve ayağın kişileştirilmesi; tonlamalarla kişiden kişiye, içsese, sokak seslerine, uyku hallerine metni ve izleyeni bölmeden geçişler; bu kadar uzun bir metnin nerdeyse soluksuz oynanması... bence mükemmel bir performanstı.

“Herhalde bir süre, hiç kımıldamadan beklemeliydim; sonra hayata yavaş yavaş atılmalıydım. Oysa bana birdenbire işte evlendin ya, hayatını kazanıyorsun ya, o halde hayata atıldın, dediler. (Tam atıldığım sırada söyleselerdi ya.) (2)

Eğer siz de benim gibi sarsaklıktan, uzun süredir Seyyar Sahne ile tanışmayı erteledinizse; Tehlikeli Oyunlar güzel bir buluşma olacaktır. http://www.seyyarsahne.com/adresinde, topluluğun geçmişi, diğer oyunları ve en önemlisi tiyatro üstüne düşüncelerini/yöntem tartışmalarını bulabilirsiniz.






(1) “Ben Buradayım…” Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, Yıldız Ecevit (İletişim Yayınevi)
(2) Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay (İletişim Yayınevi)
Görseller : Seyyar Sahne internet sitesinden alınmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder