12 Ocak 2011 Çarşamba

Ütopya

Sevgili Okuyucular
Bloğumuz taşınmıştır. Yeni yazılara http://www.rengarenkvesiyah.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Görüşmek üzere..


“Bırak sökük kalsın rüzgâr, bu zırdeli düşün içinde
gerçeğin ne anlamı var.
Biz zırdeli bir düşün içinde kavrulmuş kurumuş iki fıstık gibi
Yatalım uyuyalım uyanalım kalkalım”*

Ütopya hem okunurken tınısını, hem de aklıma getirdiklerini sevdiğim bir kelimeydi. Olmayacakmış gibi gelen şeylerin olabileceğine inandırırdı beni. Bir şey hayal etmek değil; hayalin ötesinde, yeni bir yaşam kurmak, o yaşama inanmak ve olması için uğraşmaktı. Tüm sihirlerin içine saklandığı küçük, göz kamaştırıcı bir damlaydı.

Hayatın toz dumanında, o küçük ışığı görmez olmuşum. Üstüne düşünmeyince, kelimeyi de unutmuşum. Bu akşam, kitaplıktaki romanlardan birinin arkasında karşıma çıktı. Aklıma ilk gelen ütopya fikri: “Adil ve açık bir devlet düzeninde yaşayan, önyargısız, güleç yüzlü, birbirini dinlemeye ve anlamaya açık insanlardan oluşan bir ülke”, bana ne kadar da umutsuz olduğumu gösterdi. Yazık, on yıllardır ülkede yaşanan ağır, pis kokulu, karanlık, seviyesiz, karamsar ve acı dolu olayların yorduğu ruhum, ütopyasını da küçültmüştü. Bazı ülkelerde yaşanan hayatın bizim için bir ütopya olması… Midem, beynim ve boğazım buruluyor sanki. Bir yandan bağırarak ağlamak, bir yandan kusmak, bir yandan avazım çıktığı kadar bağırıp önüme çıkan herkesi omzundan tutup silkeleyerek “Ütopya değil bu, mümkün, hatta bazı ülkelerde sıradan bir durum!” demek istiyorum.

Üniversite bittikten sonra, yurtdışına gidecek arkadaşlarla kalacaklar arasında şuna benzer konuşmalar olurdu.

- Bu ülkedeki insanların vergisiyle okuduk. Kalıp burada üretmeli, burada bilim yapmalı, bu toplumdan aldığımızı geri vermeliyiz.
- İyi de bu ülke bana üretmek, bilgimi ve eğitimimi kullanmak için ortam sağlamıyor ki. Benim düşündüğümü bile duymaya tahammülü yok, bilgi ve üretim sadece yaşadığın toplum için değil insanlık içindir. Kim imkân, ortam hazırlarsa, kim seni duymaya istekliyse, oraya gider ona anlatırsın.
- Evet, haksız sayılmazsın ama hepimiz gidersek, bir gün bu ülkede her şey daha da kötüye gitmez mi? Kalmak, uğraşmak, değiştirmek, bunlar ütopya değil, mümkün.
- Sen bunu tercih ediyorsan saygı duyarım, umarım değişir bir şeyler, o zaman ben de dönüp burada düşünmeye ve üretmeye devam ederim. Ama bu dünyaya bir defa geliyorum, kendim olabildiğim, bilgimi kullanıp üretebildiğim yerde yaşamak istiyorum.

Kalanlar neyi değiştirdi, bilmiyorum. Kalanlar, ruhlarını beslemek şöyle dursun, sadece soluk aldırabilmek için bile uğraşmak zorundalar, biliyorum. Değdi mi, sanmıyorum. Gitmek için ya da sihrini içinde saklayan göz kamaştırıcı ütopyalar için geç mi, asla.

“Değil mi ki, bir yere kilitlenmiş
Bir küçük iyiliktir aşk,
Değil mi ki, billurdan bir yalan dünya
Bırak ersin o tamama
Gel bak tepeden bir nehir manzarası
göstereceğim sana.”*

*Nehir Manzarası, Birhan Keskin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder