24 Ocak 2011 Pazartesi

Yaratma Cesareti

Sevgili Okuyucular

Bloğumuz taşınmıştır. Yeni yazılara http://www.rengarenkvesiyah.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.
Görüşmek üzere..







Önsöz’den


“Yaşamım boyunca yaratıcılığın büyüleyici soruları aklımdan çıkmadı. Bilim ve sanatta özgün bir fikir, bilinçdışından niye şu anda "fırlayıveriyor?" Yetenek ile yaratıcı edim (act) ve yaratıcılık ile ölüm arasındaki ilişki nedir? Bir mim ya da bir dans, neden böylesi bir tad veriyor? Homer, Truva Savaşı gibi külliyetli bir olguyla karşılaştığında, bunu nasıl tüm Yunan uygarlığının ahlakı için yol gösterici olan bir şiire inceltti?

Bu soruları kenarda duran biri olarak değil, sanata ve bilime bizzat katılan biri olarak sordum. Bu soruları, mesela, kâğıt üzerindeki iki rengin önceden tahmin edilemeyecek bir üçüncüyü doğuruşunu görmenin heyecanından çıkarıp sordum. İnsan olmanın ayırdedici özniteliği, onun, evrimin yakıcı koşuşturması içinde bir an için durup, Altamira ya da Lascaux'daki mağara duvarlarına bizi hâlâ hayranlık ve huşu içinde şaşkınlığa düşüren şu kahverengi-kırmızı geyik ve bizonları resmetmesi değil mi? Bizzat güzelliğin kavranışının, doğruya giden bir yol olduğunu düşünün; "zarafet"in –fizikçilerin buluşlarını anlatmada kullandıkları anlamda– nihai gerçekliğin bir anahtarı olduğunu; Joyce'un, sanatçının, "soyunun yaratılmamış vicdanı"nı yarattığını söylerken doğruyu söylediğini düşünün!”

Bölüm I’den

“Bir çağ ölürken, yenisinin henüz doğmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Cinsel törede, evlilik biçimlerinde, aile yapılarında, eğitimde, dinde, teknolojide ve modern yaşamın neredeyse tüm diğer yüzlerindeki kökten değişiklikleri görmek için çevremize bakınınca, bundan şüphemiz kalmıyor. Ve tüm bunların gerisinde biraz uzağa çekilmiş olan ve asla yok olmayan atom bombası tehdidi var. Bu sarsıntı çağında duyarlıkla yaşamak gerçekten cesaret istiyor.

Bir seçimle yüz yüzeyiz. Dayanaklarımızın sarsıldığını hissedince kaygı ve panik içinde geri mi çekileceğiz? Tanıdık sularda demir taramanın ürküntüsüyle kaskatı kesilip, tutukluluğumuzu duygusuzluğumuzla mı örtüp saracağız? Böyle davranırsak geleceğin biçimlendirilmesine katılma şansımızdan feragat etmiş olacağız.: Kendi evrimimizi, kendi farkındalığımızla etkileyebilmeyi. Tarihin kör silindirinin önüne uzanıp, geleceği daha insanca ve asil bir toplum kalıbına dökme şansımızı yitireceğiz.

Yoksa gerekli cesareti toplayıp, kökten değişiklik karşısında duyarlılığımızı, farkındalığımızı ve sorumluluğumuzu koruyabilmek için zorunlu olduğumuz cesarete sımsıkı sarılabilecek miyiz? Küçük ölçüde de olsa yeni toplumun biçimlendirilmesine bilinçle katılabilecek miyiz? Umudum seçimimizin bu ikinciden yana olması, çünkü söyleyeceklerimi buna dayandıracağım.

Yeni şeyler yapmaya çağrılıyoruz, ayak basılmamış bir toprakla yüzleşmeye, kimsenin gidip de bize yol göstermek için dönmediği bir ormana dalmaya çağrılıyoruz. Bu, varoluşçuların hiçliğin kaygısı dedikleri şey. Geleceğe doğru yaşamak bilinmeyene sıçramak demektir; bu da, hâlihazırda emsali olmayan ve pek az kişinin kavradığı dereceden bir cesaret gerektirir.

Bu cesaret, umutsuzluğun karşıtı olmayacaktır. Tıpkı bu ülkede yaşayan her duyarlı kişinin son 20-30 yılda karşılaştığı gibi, umutsuzlukla sık sık yüz yüze geleceğiz. Bu yüzden Kierkegaard, Nietzsche, Camus ve Sartre cesaretin umutsuzluğun yokluğu olmadığını ortaya attılar; cesaret, daha çok, umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir.

Gerekli olan cesaret salt inatçılık da değildir –mutlaka başkalarıyla birlikte yaratmak durumunda kalacağız. Fakat eğer kendi özgün fikirlerinizi ifade etmezseniz, kendi varlığınızı dinlemezseniz, kendinize ihanet etmiş olacaksınız. Bütüne katkıda bulunmadığınız için ihanetiniz toplumumuza da karşı olacak.”

Yaratma Cesareti, Rollo May, Metis Yayınları (2008)
Orijinal Basım: The Courage to Create (1975)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder