13 Eylül 2010 Pazartesi

ipler ve yeniden doğuş hayali

Bazen bir süreliğine bildiklerimi unutsam, sistematik düşünmeyi bıraksam diyorum. Neden, nasıl, niye diye sorup durmadan sadece karşıma çıkan durumları rastgele seçerek yaşasam. Öğrendiğimin bilincinde olarak öğrendiklerimle değil derdim. Farkına varmadan öğrendiğim, düşünce sistematiğime sızmış bilgilerden şikayetçiyim. Toplumsal değerler, kültür, ahlak, insan doğası, aile terbiyesi diye diye çocukluk masumiyetimin canını okumuşlar. Şöyle “eeeh! yettiniz artık!” diye bir hışımla kalkıp, tüm tanımlarımdan, kurallarımdan, bağlarımdan, bağcıklarımdan silkinesim var. “Çok mu çektin bu saydıklarından?” diye soranlar için cevap : Bilmiyorum. Tam, ülkede yaşayanların genel haline bakarak, o kadar da aklım fikrim bağlanmamış, gözüm kör, ayağım sek sek değil, demek ki fazlaca ezilmemişim diyecekken, vazgeçiyorum. Neden? Çünkü akılla paranın kimde olduğu belli olmaz demiş hazırcevap atalarımız. Hem kişi en iyi, kendini bilir. Boşverelim etrafa bakınmayı, kendimize bakalım o zaman. Bir kere doğduğum ülke, dünyanın toplum baskısı, töresi, adeti bol yerlerinden biri. Ne yapsan başlarken eksi birdesin. Sonra, milattan önce üç binli yıllarda bile çeşit çeşit insanın yaşadığı bir toprak parçasında, bilmem kaç bin yıl olmuş, hala senin ırkın bu, sen bu topraklara şurdan göç ettin diye insanlar ırksal gruplara, onlar da kendi içinde alt gruplara ayrılıyor. Bir tek ırk mı, din var, dil var, şehir var, köy var, okul var, sınıf var... Elbette, istemesen de bu grupların tanımları, kuralları, sıralamaları da bir şekilde kafana tıkıştırılıyor. Etti mi sana bir eksi daha. İnsanı cennetten kovduracak kadar fettan, akıllı, kurnaz, bu yüzden de kontrol edilmeye, ezilmeye yazgılı kadın olunca cinsimiz ... Erkek değilsin ha, e, o zaman hakettin sen bir eksiyi daha! Hepsinin üstüne bir de toplumda pek makbul evlilik kurumuna dahil değilsen, hele de kendini bilmezce tek başına yaşamaya kalkıyorsan eksilerden eksi beğen kendine. Ne yapalım, hazırcevaplar atalarımız ne demiş : “Battı balık yan gider”.

Durum böyle olunca da, aklım fikrim etrafımdakilerin yapma/yap/doğru/yanlış cümleleri, kuralları ile doldurulmuş gibi geliyor. Bir yaşa kadar öğretilse bunlar belki neyse diyeceğim ama ölüyorsun hayat bitiyor bu toplum/ahlak kuralları/ kültürel zorunluluklar bitmiyor. Elbette şikayetim, insandan insana aktarılan yaşanmışlık bilgisinden değil; insanı bağlayan, sadece yaşadığı topluma ve güne ait toplum kurallarından, kültürel zorunluluklardan.

Farkına varmadan öğrendiklerimi çıkarsam, acaba geriye “ben”den ne kalır? Karmaşanın içinde kaybolmuş, kurallarca düzene sokulmuş, bastırılmış tutkularım, hırslarım, korkularım, kötülüklerim, zayıflıklarım ve gücüm ortaya çıkar mı? Doğar mıyım yeniden? Yoksa çoktandır içimde kendi ölü ceninimi mi taşıyorum?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder