14 Eylül 2010 Salı

Öykü (2. mektup)


Sevgili A,


Üç mektubunu da aldım. Az önce de telgrafın geldi. Sessizliğim seni fazlaca meraklandırmış, üzgünüm. Günler, tamamen içe dönük geçiyor. Söylediğin “Sağlığım iyi, beni merak etme.” notunu yazıp yollamayı bile akıl edememem, bu yüzden. Cevap yazmadığım mektup tarihlerine bakarak, şimdi hesaplıyorum, on yedi gündür evden dışarıya adım atmamışım. Bu sürenin ne kadarını karanlıkta geçirdiğimi bilmiyorum. Bir sabah yataktan kalkamadım. Kollarım, bacaklarım, beynim, tüm varlığım orda, yatağın içinde hareketsiz, bilinçli bir uyku halindeydi sanki. Rüyalar, sesler, karanlık... Uyanma, uyuma, uyanma, uyuma...Karanlık.

Başlangıcıma dönmeyi dilerken, bu kadar geriye gideceğimi, yaşamın kenarında dolaşacağımı düşünmüş müydüm, bilmiyorum. Ha, bilsem bir şey değişir miydi? Hayır. Yarım yamalak geri dönüşlerden, yalpalamalardansa, dibe vurmak yeğdir. Arafta ne olacağını beklemektense… Hayatın dışına çıkmak diye bir şey varsa, bu oydu. Kaybolmuştum. Geri dönmek için serptiğim ekmek kırıntılarının nerdeyse hepsini, zaman yemişti. Ama tek bir kırıntı bile yönü göstermeye yetti. Mevsimsiz bir hanımeli kokusu… Uyandım. Dönmek güzeldi, günlerdir uyuduğum halde yorgundum. Herşeyi yeniden öğreniyor gibiydim. Parmaklarımın, bacaklarımın, ağzımın kıpırdanışı; sesim, herşey yeniydi. Günün çoğunu camın önündeki berjere oturup dışarıyı ve hareketlerimi seyrederek geçiriyordum.

Bir zaman sonra canım ekmek balığı çekti, hani, yumurtaya bulanıp kızartılmış tombul ekmek dilimlerinden. Çocukluğumda çok severdim. Okuldan geldiğimizde, annem çayı demlemiş, ekmekleri kızartmaya başlamış olurdu, birimiz balkonu yıkardık, yazın sıcağında kuruması on beş dakika sürerdi en fazla. Serinlemiş balkon betonuna ince bir yolluk atar, ekmek balıklarının, çayın ve bir arada olmanın keyfini çıkarırdık. İşte bir ekmek kırıntısı daha! Hatırlıyordum, artık tamamen bu taraftaydım. Evet, tabi ki ekmek balığını yaptım, yanına da bir demlik taze çay. Bu defa balkon yerine, günlerdir kuduz gibi sudan kaçan bedenimi yıkadım. Sonra, keyfime eşlik etsin diye, mektuplarını açtım okudum.

Bu yazdıklarımın seni endişelendirmesini istemiyorum. Gücüm yerine geldi sayılır, yemeğimi de ihmal etmeyeceğime söz veriyorum. Nihayetinde, bu mektubu postalamak için, az sonra sokağa da çıkacağım.

Hamiş: Postaneye gitmişken “İyiyim” diye telgrafımı da yollayacağım :)

Sevgiyle kucaklıyorum seni.
t.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder