24 Eylül 2010 Cuma

Öykü (3. mektup)

A’cım,

Annenin, yemeye doyamadığım sakızlı kurabiyelerini de, senin mektubunu da bu sabah aldım. Pamuk şekerini, tombul yanaklarından, her bir kurabiye için ayrı ayrı öpüyorum. Yolladığı tarife göre pişen ilk kurabiyeleri de, sana postalayım diyorum. E, artık ilk denenen yemekleri tatma şerefi benden sana geçmiştir.
Ruh halim ve sağlığım, yavaş yavaş toparlanıyor. Öğleden sonranın bir kısmını, bahçedeki küçük söğüt ağacının altında, kitap okuyarak geçiriyorum. Zorunda kalmadıkça, gündüzleri sokağa çıkmıyorum, insanlarla konuşmaya, tanışmaya zırnık kadar isteğim yok. Küçük yerin dedikodusu bol olur, gerçi büyük yerin dedikodusu da boldur ama kalabalıktan pek duyulmaz , o başka. Ben hava kararınca çıkıyorum sokağa, herkes evine çekilip, sokaklar kediler, köpekler ve bana kalınca.

Düşünüyorum da, şimdiye kadar ki hayatımda, sadece ana yolların, geniş kavşaklarını görmüşüm gibi geliyor. Ancak o zaman, sağıma soluma bakmış, ne yöne dönsem diye durup beklemişim gibi. Görmeden, burnumun dikine, bir telaş geçtiğim ara yollar belki de başka kavşakları gizliyordu. Kim bilir? Sonsuz olasılık içinde bir olasılık mı aranan, yoksa karşıma çıkan her olasılık aslında aradığım mıdır? Karışık bir ip çilesi işte. Cılız sokak lambalarının aydınlattığı yollarda, yönsüz, ağır adımlarla yürürken ucunu bulup çözeceğim diye oynayıp duruyorum. Hangi yolu seçersen seç, başladığın yere geri dönmek kötü müdür? Zamanın, yolun, hayatın, hep ileriye doğru aktığı, içinde yaşadığımız kültüre ait bir bilgi değil mi? Doğaya bakınca gördüğüm bir döngü, ritmik bir salınım. Bitiş ve yaşanmışlık bilgisiyle yeniden başlayış... Tüm isimlerimden, kimliklerimden ve bilgilerimden önce, en başta sahip olduğum, şüphesiz ki doğamda olan. Öyleyse, ileri, hep ileri diye inat etmektense, kendimi bu salınıma bırakıyorum. İşte burdayım, bitişte, çıktığım yolun olabildiğince başında.

Bak şimdi sana, buraya geldiğimden beri elimden bırakmadığım Edip Cansever kitabından bir şiir yazayım. Biliyorum çok seversin Cansever'i, bu kitap da senin kitaplığından aşırma zaten.

“Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır
Parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın
Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.
Nedensiz bir çocuk ağlaması bile
Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır. “

Hamiş: Rilke'nin Duino Ağıtlarını burdaki kitapçıda bulamadım. Belki halk kütüphanesinde vardır, neden şimdiye kadar aklıma gelmedi ki?

Öpüyorum, özlemle.
t.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder