29 Eylül 2010 Çarşamba

Macbeth, William Shakespeare (Oyun Atölyesi)

“Fair is foul, and foul is fair.” (Witches)

“Erdemliyle kokuşmuş, birbirine karışmış
Gözgözü görmez iken, siste pusta buluşmuş” (Cadılar)

Sevgili Okuyucular,
Blogum bugün itibariyle www.rengarenkvesiyah.com adresine taşınmıştır. Yazılarımı yeni adresten yayınlamaya devam edeceğim.
Yeni yerimizde görüşmek üzere




Tiyatro sezonu 1 Ekim’de açılıyor. İstanbul Şehir Tiyatroları’nın ve özel tiyatroların bu sezona yeni oyunlarla başlayacağını umuyorum. Anadolu yakasında yaşayan ve İstanbul trafiğinde ruh sağlığını pek koruyamayan biri olarak, tiyatroya gideceksem işten çıkınca on beş dakikada ulaşacağım bir tiyatro olsun istiyorum. Ya da haftasonu için Taksim’de bir tiyatro. Şehir tiyatrolarının Kerem Yılmazer, Müsahipzade Celal, Ümraniye, Haldun Taner sahneleri de, Oyun Atölyesi’nin sahnesi de; ses/ışık/ısıtma/soğutma sistemleri, sahne genişliği, izleyici kapasitesi ve dış mekan açısından gayet konforlu.

Bu tiyatro sezonuna, Oyun Atölyesi’nde, Macbeth’in prömiyer öncesi, seyircili son provasını izleyerek başlıyorum. İki perdelik bir oyun Macbeth, ilk perde bittiğinde keşke izlemeden önce oyunu okumuş olsaydım diye düşündüm. Çünkü, sözün az hareketin çok olduğu bir oyun.

“Look like the innocent flower,
But be the serpent under it.” (Lady Macbeth)

Shakespeare Macbeth’i 1600 lerin başında yazmış. Macbeth, İngiltere, İskoçya ve İrlanda kralları, beyleri, kadınları ve savaşçıları üstüne, ama en temelde iktidar olma hırsı üstüne bir oyun. İskoç kralı Duncan’ın, akrabası ve generallerinden biri olan Lord Macbeth ve eşi Leydi Macbeth tarafından evlerinde öldürülüşü ile başlayan, bir dizi iktidar cinayeti... İnsanın içindeki hırsı ve kötülüğü oyunda üç cadı ve Leydi Macbeth temsil ediyor. İyi düşünceler, soylu davranışlar ve sadakat , yazık ki sadece erkeklerce temsil ediliyor. Oyundaki tek kadın Leydi Macbeth, -erkek söylemiyle ifade edersem- tam bir Havva’nın soyu. Erkeği iktidar için, güç için kışkırtan, hedefe ulaştıracaksa öldürmeyi sadece ayrıntıdan sayan bir kadın.

“Kral olmak bir şey değil, aslolan güvende olmak” (Machbeth)


Sahne tasarımında yine sadelik tercih edilmiş. En az dekorla mekanları tanımlama, özellikle hareketin ve müziğin yoğun olduğu oyunlarda seyirci olarak beni rahatlatıyor, oyuna yoğunlaşmamı kolaylaştırıyor. Oyunda, nerdeyse beşer dakikalık aralarla sahneden hızla uzaklaşmalar/hızla sahneye dönüşler var. Bu kadar çok giriş çıkış yerine, bilmiyorum dekorla başka bir çözüm bulunabilir miydi? Geçen sezon izlediğim “7 Şekspir Müzikali”ni çok beğenmiş olmamdan,ya da her iki oyununda aynı tiyatronun iki ayrı Shakespeare uyarlaması olmasından, bilmiyorum;ama Macbeth’i izlerken sürekli 7 Şekspir Müzikali’ni hatırladım. Şarkılar, cadıların beklediği ve siyah tülle ayrılan mekan içinde mekan, aralara biraz zoraki sokuşturulmuş hareket çekmeler... Bir kez karşılaştırma yapmaya başlayınca da, Macbeth diğer oyunun daha kuru bir tekrarı gibi geldi bana. Ya da işin gerçeği “What's done is done. (Lady Macbeth)” dı da, benim içimdeki cadılar aklımı çelmeye çalışmıştı.

“Neydim, n’oldum, n’olcam!” (Cadılar)

“Double, double toil and trouble;
Fire burn and cauldron bubble.”(Witches)

Sahnede, oyunun çoğunun geçtiği, yuvarlak platformla, cadıların çaldıkları def/bendir benzeri aletin şekilsel benzerliği; kırmızı, yeşil ve mavimsibeyaz ışıkla sahne içi geçişler; cadıların şaman afrika yerlisi kızılderili karışımı kostümleri, keyifli detaylardandı. Oyuncular içinde gerçekten orda ve o kişiliğe bürünmüş etkisini seyirciye ulaştıranlarsa, sadece cadılar ve Leydi Macbeth’di. Onun dışında kalan oyuncular, biraz kararsız gibiydiler, ya da izleyici olarak ben biraz önyargılıydım. Çünkü içlerinde televizyon dizilerinde izlediklerim vardı, ve onlar oynarken zaman zaman “Dizideki karakterleri su yüzüne mi çıktı ne?” diye düşünmeden edemedim. Bu düşüncem oyunculara haksızlık, biliyorum. Onlar ne kadar dizide oynadıkları rolden sıyrılıyorlarsa; izlerken ben de aynı şekilde, onları hafızamdaki yerlerinden sıyırmalıydım. Oyunu izlemeden benim yapamadığım şeyi yapabilirseniz, daha keyifle ve konsantrasyonunuzu kaybetmeden izleyebilirsiniz diye düşünüyorum.

“Stars, hide your fires!
Let not light see my black and deep desires.”(Macbeth)

Detayları bir kenara bırakacak olursam, oyunda bana göre en önemli sorun, orjinal oyun ile günümüz arasındaki bağlantının zayıflığıydı. Diyeceksiniz ki, “Şart mıdır 1600’lerde yazılmış bir oyunun güncellenmesi?” kesinlikle şart değildir. Ancak izlediğim orjinal oyunun bir tekrar sahnelemesi değildi. Oyun başlarken sahnenin iki yanında, hemen seyircinin önünde, yüz üstü yerde yatan, üzeri gazete ile örtülmüş, oyun başlayınca cadı olacak cesetler; konuşma aralarına serpiştirilmiş ama pek de yerine oturmamış günlük espriler; onbir oniki yaşında bir çocuğun sahnenin içinde paten kayarak dolaşmasıyla sağlanmak istenen 1600/2010 geçişi; oyunu ne geçmişte ne şimdide arada bir yerde ve bütünlüksüz algılatıyordu.
“Life's but a walking shadow, a poor player
That struts and frets his hour upon the stage,
And then is heard no more. It is a tale
Told by an idiot, full of sound and fury,
Signifying nothing.”( Machbeth)

Nihayetinde, bir oyunu izlerken zevkten kendimden geçtiğim de olur, bir türlü konsatre olamayıp kıpır kıpır kıpırdadığım da. Ama şimdiye kadar bir tiyatro oyununda esneyip uyumak istediğim hiç olmadı. Çünkü, sahnede olanı, oyuncunun büründüğü role geçişini, ses ve hareketlerdeki anlık değişiklikleri izlemek, benim için aslolan. Sahnede kurulan dünyayı seyrederken, şanslıysam o dünyaya bir kaç saatliğine dahil olmak.

Hiç izlemedinizse, ilk seyriniz neden Oyun Atölyesi’nin sahnelediği Macbeth olmasın?
Oyunun web sitesi : http://www.oyunatolyesi.com/etkinlikler/oyun/oyun-atolyesi/macbeth-2010-2011 


Bu yazı okunurken, yazanın geçmiş seyirlerine dayanan, Oyun Atölyesi oyunlarına karşı yüksek beklentisinin; sözü fazla uzatmak ve oyunun heyecanını kaçırmak istemediği için beğenilerini yazmadığının; dün ve bugün sonbahar etkisiyle midir bilinmez biraz huysuz ve zor beğenir olduğunun, göz ardı edilmemesi gerekir, kanımca.

Son söz : Oyundan önce, tiyatrodaki Antre Cafe’de bir fincan kahve veya bir kadeh şarap içmek ıskalanmamalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder