16 Eylül 2010 Perşembe

Julio Cortazar, “El Perseguidor”

“Cortazar okumamış insan bir kader kurbanıdır. Eserlerini okumamak korkunç sonuçları olan, sinsi ve ölümcül bir hastalıktır. Hiç şeftali yememiş bir insanın durumu gibi. Kişi yavaş yavaş mutsuzlaşır... ve belki de azar azar saçları dökülür.” Pablo Neruda


“El Perseguidor” / “İzleyici”, eserleri klasik olarak kabul edilen, 20.yy Latin Edebiyatının önemli isimlerinden, Arjantinli yazar Julio Cortazar’ın, çeşitli zamanlarda yayınlanmış öykülerinden oluşuyor. Kitabın bu haliyle henüz Türkçe çevrisi yok, ancak içindeki öyküler Türkçe yayınlanan başka öykü kitaplarında olabilir. Kitaba adını veren öyküde yazar, hayatı yıkımla ihtişamın kesişiminde sürüp giden, saksafon virtiözü Johny Carter’in ölümünden önceki son gününü, gerçek bilgilere dayanarak, ustaca bir arka planla anlatır. Caz, uykusuz geceler ve Paris…

Kitap, ‘Los buenos servicios’, ‘Las babas del diablo’, ‘El perseguidor’, ‘La autopista del sur’ (Kaliteli Hizmet, Şeytanın Salyası, İzleyici, Güney Otoyolu) adlı dört öyküden oluşuyor. Bu öykülerden ilk üçü, ilk kez 1959’da, sonuncusu ise 1966’da yayınlanmış. Toplu olarak yayınlanış tarihi ise 2009.

“El Perseguidor” un ilk sayfasından bir bölümü, serbest çeviri yapıp, paylaşayım.

< Dédée öğleden sonra, Johny'nin kendini pek iyi hissetmediğini söylemek için beni aradı. Hemen otele gittim. Bir kaç gün önce, Johny ve Dédée, Lagrange caddesinde bir otelin dördüncü katında bir odaya yerleşmişlerdi. Odanın kapısını görmem bile, Johny'nin ne kadar yoksullaştığını anlamama yetti. Odanın penceresi, nerdeyse karanlık bir arka bahçeye bakıyordu ve öğleden sonra gazete okuyabilmek veya birinin yüzünü görebilmek için bile ışığı yakmak gerekiyordu. Hava soğuk değildi ama Johny'i geniş, kenarları sarı, kirli bir koltukta; battaniyenin altında olmasına rağmen donmuş bir halde buldum. Dédéee yaşlanmıştı, üstündeki kırmızı elbise çok kötüydü; çalışırken giyilen elbiselerdendi; sahne ışıkları için olanlardan; bu otel odasında sadece iğrenç bir giysiydi. Johny beni görünce, dirseklerini çenesine kadar kaldırarak -Ortağım Bruno, kötü bir nefes gibi sadıktır- diye selamladı. Dédéee oturmam için bir sandalye getirdi, cebimden bir paket Gauloisis sigarası çıkarttım. Çantamda bir şişe de rom vardı ama neler olup bittiğini öğrenmeden onu ortaya çıkartmaya niyetim yoktu.>
Çeviri: Nilhan Coşkun

Latin edebiyatını seviyorsanız, Cortazar’ı okumamış olmanız imkansız. Ama oldu da henüz hiç okumadınızsa, mutsuzlaşıp, azar azar saçlarınız dökülmeye başlamadan önce,Türkçe’de yayınlanan kitaplarınından birini alıp hemen okuyun derim.

[Bir Sarı Çiçek (Can, 1996), Seksek (Can, 1988), Andres Fava'nın Güncesi (Notos, 2006), Mırıldandığım Öyküler (Can, 1985), Büyüdükçe (Alan, 1984), Açıklayıcı Bilgiler Elkitabı (Altıkırkbeş, 1997), 62 Maket Seti (Ayrıntı, 1997) ve Güney Otoyolu (Gendaş, 1998). Ayakizlerinde Adımlar (Metis, 1995), Lucas Diye Biri (Metis, 1996), Gizli Hava Müzesi (Altıkırkbeş, 1995), Sürgün Edebiyatı, Edebiyat Sürgünleri (Bağlam, 1996) ve Güney Taşı Şiir Anıtları 5 (Çekirdek, 1996)]

Cortazar’ın öykülerinden alıntı şu cümlelerle bitireyim yazıyı.

-“Hep söylenir, ve insan gülümsemekten kendini alamaz: ‘Kullandığım dil düşüncelerimi, duygularımı dile getirmemi engelliyor.’ Doğrusu şu olurdu: Düşüncelerim, duygularım benim dile ulaşmamı engelliyor.”
-“Büyük şairlerde sözcükler düşünceleri yanlarına almaz; zaten sözcükler düşüncelerdir. Böylece, kuşkusuz onlar artık düşünce değil yalnızca sözdür.”
-“Yazarın çektiği varsayılan ‘acılar’ üzerine birkaç şey daha. Gerçekten de acı çekeceksen, bu, yazdıklarından değil yazma biçiminden olsun.”


İlgilenenler için, öykünün ilk sayfasının İspanyolca aslı :
"Dédée me ha llamado por la tarde diciéndome que Johnny no estaba muy bien, y he ido enseguida al hotel. Desde hace unos días Johnny y Dédée viven en un hotel de la rue Lagrange, en una pieza del cuarto piso. Me ha bastado ver la puerta de la pieza para darme cuenta de que Johnny está en la peor de las miserias; la ventana da a un patio casi negro, y a la una de la tarde hay que tener la luz encendida si se quiere leer el diario o verse la cara. No hace frío, pero he encontrado a Johnny envuelto en una frazada, encajado en un roñoso sillón que larga por todos lados pedazos de estopa amarillenta. Dédée está envejecida, y el vestido rojo le queda muy mal; es un vestido para el trabajo, para las luces de la escena; en esa pieza del hotel se convierte en una especie de coágulo repugnante. -El compañero Bruno es fiel como el mal aliento -ha dicho Johnny a manera de saludo, remontando las rodillas hasta apoyar en ellas el mentón. Dédée me ha alcanzado una silla y yo he sacado un paquete de Gauloises. Traía un frasco de ron en el bolsillo, pero no he querido mostrarla hasta hacerme una idea de lo que pasa."

2 yorum: